"Biz her
şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep
esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız Anna…
…
İşte
böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
İnsaf et
Anna!
Gidelim buradan.
Senin
masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını
yanımıza alıp da gidelim.
Hesap
etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
Ölelim
diyecektim az kalsın. Ölmeyelim. Hiç ölmeyelim Anna..
…
Gitmek
istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum.
Şiir kalsın
istersen, sadece otursak.
Oturmasan
da olur benimle, sadece ellerimi tut.
Ellerimi
tutma dilersen, sadece yüzüme bak.
Yüzüme
bak ama Anna, yüzüme bak.
Gözlerime
bak, gözlerimin içine bak.
Gözlerim
biraz karanlık. İçinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları
yumruklayışlar, Turgutlar, Edipler, Sezailer, siyahlar, beyazlar,
uykusuzluklar, bitmeyen baş ağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun
dalmışlıklar var.
Gözlerim
biraz yorgun. İçinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler,
bekleyişler, bekleyişler… "
/Tarık Tufan/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder