Translate

18 Aralık 2014 Perşembe

Dizelerin Ardındaki Üstad: NECİP FAZIL

Kelimelerin anlam kazandığı bir mayıs gecesi, edebiyat miladının habercisi.  Belki de on iki yaşındaki oğluna “Senin şair olmanı ne çok isterdim,” diyen annenin vasiyeti. O gün hasta yatan annesine bakıp; “şair olacağım” diyor ve dizelerle yoğruluyor. On iki yılın birikmişliğini bu bahane ile harmanlayıp en güzel şiirleri önümüze seriyor.
Necip Fazıl ve çocukluğu deyince şüphesiz en dolu hatıralar adını kendisinden aldığı büyükbabasıyla oluyor. Yaşadıkları konağı, o konakta yaşanılanları, her şeyiyle kendi hayatını anlattığı –O ve Ben- eserinde: “Büyükbabam her an bana bitişik yaşar,” sözlerini “Anlaşılıyor ki konağın ruhu büyükbabam, ben de onun ruhuyum… Çünkü biricik oğlunun, biricik oğluyum.” Satırlarıyla devam ettiriyor. Fakat sevgi ne kadar büyükse, özlem o kadar derin olur, gerçeği değişmiyor ve bunu da en iyi “Bir Yalnızlık Gecesinin Vehimleri” adlı eserde anlatıyor. Büyükbabasının ölümünün ardından bu başlıkta yazdıkları bizi genç şairin üzüntüsüne ortak ediyor.
Darülfünun yıllarında Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Faruk Nafiz gibi dönemin ünlü şairleriyle tanışıyor ve ondan sonra başlıyor şiirle bütünleşik yaşamaya. Yeni Mecmua’da yayınlanıyor ilk şiirleri. Bu okulda gösterdiği başarılar sonucu Paris’e gönderiliyor.
Paris yeniden doğuş oluyor Necip Fazıl’a. Önceleri orada kumara duyduğu ilgi kulağa hoş gelmese de, kendinde olmadığı bir gün Paris sokaklarını izliyor ve anlamlar yüklüyor kaldırımlara. Her bir adımda aklı başına geliyor, pişmanlıklarını sıralıyor ve gün doğumunda başlıyor bohem hayat sonrasına.
Döndüğünde Örümcek Ağı’nda biriktirdiği şiirleri sunuyor bize. “Ben sadece şiir dokumakla kalmıyorum, şiir sanatı üzerindeki fikirlerimi de örgüleştirmiş bulunuyorum…” sözlerini duyduğumuz Necip Fazıl, o dönem gerek ailesindeki kayıpların birikimi, gerekse Paris’te yaşadığı bunalım halinin etkisiyle:
“Duvara bir titiz örümcek gibi,
İnce dertlerimle işledim bir ağ…
Ruhum gün boyunca sönecek gibi,
Şimdiden ediyor hayata veda…”
Dizeleriyle işliyor kalbimize bu derin hissi. Bir örümcek ağı izleniminden hareketle açıklıyor pişmanlık ve üzüntüsünü. Bizleri iç âlemimize sürüklemeyi başarıyor. Böylelikle başlıyor bir serüven, duygulara başkaldırış ve dizelerin akıl almaz uyumu.
Sonrasında kaleme alıyor Kaldırımlar şiirinin adını taşıyan kitabını. Bohem hayatın sancıları ve kurtulma evresi yansıtılıyor okuyuculara: “Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında.” Dizesi Paris’teki iç hesaplaşma gününü anımsatıyor okurlara. “Yolumun karanlığa saplanan noktasında, sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum…” diye devam eden bu şiir, bir kurtuluşun habercisiymişçesine dolduruyor kalbe umudu.
Kaldırımlar kitabıyla kazandığı ün, Ben ve Ötesi ile katlanıyor ve yavaş yavaş “Üstad” unvanına götürüyor mistik şairi.
Yaşadığı buhranlar sonucu yönlendirildiği Abdülhakim Arvasi Hazretleri ile görüşmesi Necip Fazıl için bir dönüm noktası oluyor. İleride kurtarıcım diyeceği hocasında buluyor tüm cevapları. Ve o günden sonra davayı yazıyor kalemi. Böylelikle başlıyor gerçek mücadele. Önceleri bazı çevrelerden kesilen ilgi ve alaka, -gerici- ithamlarıyla doluyor sonrasında. İnatla yeniden doğuşunu kutluyor oysa Usta ve yeniden başlıyor yazmaya, fakat bu kez dava uğruna, Hakk yolunda…
Geçen yıllarına dönüp baktığında:
“Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum;
Gökyüzünden habersiz, uçurtma uçurmuşum…”
Dizelerini dökmeden duramıyor Üstad. Böylelikle çıkıyor Çile, en büyük birikim olan bu eser; Necip Fazıl’ı sayfalar dolusu tanıtıyor bizlere.
Gerek Çile’de yazdığı:
“Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış…”
Dizeleriyle gerek de “Mukaddes Hayattan Levhalar” diyerek altmış üç levha ile yazdığı Es-selam kitabında kaleme alıyor yeni davasını.
Dönemin sosyal yapısı demir parmaklıklar ardından yazmaya mecbur ediyor ve içerisinde unutulmaz
“Beni kimsecikler okşamaz madem,
Öp beni alnımdan sen öp seccadem.”
Dizelerinin bulunduğu Zindandan Mehmet’e Mektup yazılıyor. Sabık şair Necip Fazıl bu şiiriyle usta şairliğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Edebiyata ve bizlere onlarca eser veren ve her sözüyle tam bir örnek niteliği taşıyan Üstad Necip Fazıl, yetmiş sekiz yıllık hayatını adıyor şiire.
“Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam,
Alıp beni götürsün tam dört inanmış adam…”
Diyerek veriyor vasiyetini. Vedaya hazırlanıyor Üstad, kavuşuyor tüm kaybettiklerine. Geride bıraktıklarına sahip çıkabilmek duasıyla…
“Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle;
Bütüne gel deseler ve gitsek güle güle…”
Zeynep Nur ÇANDIR
(-2 Usta 40 Çırak- kitabından)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder