“Her
nedense bugün bu telgrafa ihtiyacım vardı, nasıl anladın bunu? Neye ihtiyaç
duyarsam duyayım hemen tedarik eden doğal içgüdülerin… Aslında insan kendisi
için doğru olanı sende buluyor Milena…”
Kafka’nın Milena’sına özenle ve biraz olsun
sıkılmadan, yorulmadan, hasta yatağına rağmen hiç zorlanmadan yazdığı
mektuplarda sona yaklaşılıyor. Sayfalar süren aşk hikayesi deyimi yerindeyse
can çekişiyor. Ve mücadelesi zor zamanlardan geçiyor iki aşık.
Mektuplarda uzun bir süre günlük hayatlarını
anlatıyorlar. İş yerlerine gelip gidenleri, onlarla olan konuşmalarını dahi yazıp
birbirleri ile paylaşıyorlar. Mektuplaşma bir nevi günümüz mesajlaşmalarına
dönüyor bazı zamanlar. Aynı edebiyat çevresinde olmalarından olacak ortak
arkadaşları, tanıdıkları da çok ve bu zaman zaman birbirlerini kızdıracak
nedenler doğuruyor. Ama yine de sevgi dolu halleri, merakla mektup beklemeleri
devam ediyor.
“Bugün
mektup gelmedi, çok saçma, mektup gelmediği zaman bugün istisna bir gün
diyorum.”
Kafka her duygusunu doruklarda yaşıyor bana
göre. Aşkı da takıntılı bir aşk korkusu da derin bir korku. Ama bana kalırsa bu
korku yalnızca Milena’ya özgü bir korku değil, bu korku Kafka’nın hayatının her
noktasında büyük bir yer kaplayan ve onda tuhaf hisler bırakan bir korku. Felice’de
de yaşamıştır bu korkuyu bundandır belki de hayatının çoğunu yalnız geçirmesi. Ama
onu yazmaya iten, bugün onu okuyor olmamıza sebep de o korku. Biliyoruz ki
Dönüşüm’ü yazamaz herkes. Hayata farklı bir çerçeveden bakmadan anlaşılmaz onu
bu öyküyü yazmaya iten korkusu. İşte bunların üzerine Kafka devam ediyor
mektuplarında o çok sık kullandığı kelimeye: Korku, korku, korku…
“Lütfen
Milena yanlış değerlendirme. Burada, senden uzakta, tek başıma ama yine de
huzur içerisinde oturuyorum, kafamdan korku, tedirginlik gibi bir sürü şey
geçiyor ve çok anlamlı olmasalar bile mektupları kafamda bunlar varken
yazıyorum ve sana yazarken her şey aklımdan çıkıyor, seni bile unutuyorum ama
bu şekilde iki mektubun peş peşe gelince tamamıyla kendime geliyorum.”
“Milena
aceleyle yazıyorum. Bugün senden mektup gelmedi, kendi kendime bunun
olağandışı, kötü bir durum olmadığını telkin edip duruyorum. Dün akşam, daha
doğrusu dün gece son mektuplarını okuyarak bir saat geçirmiş olmalıyım.”
Zaman zaman, hatta çoğu zaman Milena’nın
mektuplarına da kavuşabilmeyi çok istiyorum. Neler yazdığına dair merakım
artıyor. Sahi hangi şehrin çöplüğüne atılmıştır ya da yanarken o kelimeler
küllerine ne olmuştur? Onlarca sevgi sözcüğü ve zarflar dolusu aşk, kim
tarafından kolayca atılmış ve bize ulaşması engellenmiştir?
“Çarşamba günü yolladığım mektubu komik buldun
öyle mi? Ben pek emin değilim. Eğlenceli mektuplara inanmıyorum artık, hatta
şöyle düşünüyorum: Artık hiçbir mektuba inanmıyorum.”
Kafka aslında mektuplarında belli eder bazen
mektupların yakında biteceğini. Bir yandan sever mektuplar olmadan yapamaz ama
bir yandan da mektupların artık bitmesini ister.
“Benim
hiçbir şeyim yok, adım bile, zaten onu da sana vermiştim. Bu nedenle bir
noktaya kadar senden bağımsızım çünkü bağımlılık bütün sınırları tamamıyla
aşıyor. Bu ya/ya da konusu çok önemli. Ya benimsin ki bu iyi bir şey, ya da
seni kaybettim ki bu da kötü bir şey değil, bu durumda da hiçbir şey olmaz. Ne
kıskançlık, ne sıkıntı, ne endişe, hiçbir şey kalmaz. Tabii ki birisine bu
kadar bel bağlamak aşağılık bir şey ve bu nedenle korku bu temel üzerinde
oluşuyor ama bu korku seninle alakalı bir korku değil, bu korku birisine
güvenmeyle alakalı bir korku.”
“Evet
kesinlikle bana bir angaryayı yerine getiriyormuşçasına yazma, yazmak
istiyorsan bile yazma, yazmak zorunda olsan bile yazma, ama geriye ne kalıyor
ki? Bunların dışında ne kalıyorsa.”
“Kesinlikle
haklısın, geri dönüşü olmayan bir aptallık ve becerisizlikle uğraştım bu işi
halletmeye çalıştım ama yanlış anlamalar ile dolu bir ilişkimiz olduğu için
başka türlüsü mümkün değildi. Birbirimize verdiğimiz cevaplar sorunlarımızı
anlamsız hale getiriyor. Artık birbirimize yazmayı bırakmalı ve geleceği
geleceğe bırakmalıyız.”
Mektuplar bu şekilde devam ediyor. Duygulara
yenik düşülüyor, daha sabırsız ve tahammülsüz tavırlar sergileniyor. Milena’nın,
Kafka’ya yazdığı mektuplara ulaşılmıyor ama Kafka’nın mektuplarını bizlere
ulaştıran Max Brod, Milena’nın da kendisine yazdığı birkaç mektubu da bize
sunuyor. Az da olsa Milena’nın duygularını, yazma tarzını anlamamıza yardımcı
oluyor. Ne diyelim: Milena’ya Mektuplar VII dolu dolu geliyor.
“Mektuplarını
okumaya neredeyse hiç cesaretim yok, sadece arada sırada bakabiliyorum, acıya
dayanamıyorum Milena…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder