“Mektupların
böyle gözlerimi görmez hale getirmesi çok ilginç Milena…”
Kafka’nın Milena’sına yazdığı mektuplar
serisinin üç yazısı da blogda en beğenilenler arasına tahmin bile edemediğim
okunma sayılarıyla yerleşti ve ben de devamını getirmek çok istedim. Araya
zaman girdi kabul ama diğer mektupları yeniden okuduktan sonra daha dün gibi
geleceğine inanıyorum. Şimdiden sabrınız ve verdiğiniz değer için teşekkür ederim.
Milena ve Kafka’nın
aşkı bazen ‘sevmek’ fiilinin fedakarlıklarını gösterdi bize, bazen hüznümüz
oldu, kavuşun artık bu aşk böyle bitmesin deyişlerimiz ve bekleyişlerimiz oldu.
Bazen kızdık ikisine de, Milena’ya evliliği ve eşini sevdiği için, Kafka’ya bu
takıntılı olarak nitelendirdiğimiz korkuları için... Ama her şeye rağmen
onların mektuplarıyla hemhal olduk, Milena’nın mektuplarına ulaşılamamış olsa
da, Kafka’nın mektuplarında bazı eksiklikler ve çıkartmalar olsa da
elimizdekiler yetti aşklarına şahit olmaya.
Diğer üç yazımda
anlattığım gibi gelişiyor olaylar. Kavuşma beklentisi, görüşme merakı,
hitaplardaki değişikliklerin heyecanı… Tüm duyguları yaşadık geride
bıraktıkları kelimeleri ile.
Kafka, bu geride
kalan kelimeleriyle anlattığına göre, hayatına Milena’nın girmesi ile huzuru
buluyor ve hayatı değişiyor. Bir mektubunda: “Hayatın güzel, sakin, tedirginliğin tek nedeninin umut olduğu(bundan
iyi tedirginlik olabilir mi?) zamanlar oldu. Böyle zamanlarda olabildiğince hep
yalnız kaldım. Bu kez hayatımda ilk defa böyle bir zamanı yaşadığım anda yalnız
değilim. Bunun nedeni fiziksel yakınlığının yanı sıra senin huzur verici
özelliğin.” Diyerek ifade ediyor bu huzurunu.
Ama Kafka’nın her
mektubunda bir şekilde dile getirdiği korkusu bitmek bilmiyor. Milena’nın
varlığı ona huzur veriyor fakat gerek hastalığı, gerekse Milena’nın evli oluşu
ve hatta aralarındaki mesafeler bile sebep oluyor belki de bu korkuya. Ya da
kaybetme korkusuyla doluyor ve mektuplara taşıyor bu korku. “Korkumu makul bulduğun ve hemen neden
korkmamam gerektiğini açıklamaya çalıştığın mektupların. Bazen rüşvet alan bir
savunma avukatı gibi korkumu savunsam da, özünde ben de korkumun makul olduğunu
düşünüyorum: O benim ayrılmaz bir parçam, belki de en iyi parçam…”
“Ve
bana bu korku dolu yüreğimle cumartesi gününü nasıl olup da “iyi” diye
nitelendirdiğimi sorarsan açıklaması hiç de zor değil. Çünkü seni seviyorum
(seni seviyorum işte budala, deniz dibindeki çakıl taşı nasıl sevilip,
sarmalanır, ona bağlanılırsa ben de sana öyle bağlıyım, umarım ben de seninle
denizle çakıl taşı gibi birlikte olurum) tüm dünyayı seviyorum.”
Kafka’nın böylesine
çok sevdiği Milena’sının doğum günü olan 10 Ağustos geliyor ve Kafka
hastalığından duyduğu acıları da söyleyerek: “Öksürmeksizin herhangi bir türde doğum günü tebriğinde
bulunabileceğimi zannetmiyorum. Neyse ki tebrik gerekmiyor, senin gibi birinin
mevcut olduğunu hiç düşünmediğim bu dünyada olduğun için teşekkür ederim…”
diye belirtiyor Milena’sının doğduğu ve varlığı için teşekkürünü. O akşamı
Milena için önemli olan yerleri gezerek kutluyor.
Ama Kafka,
sevdiğinin doğum gününde bu sözlerle yetinmiyor. Gün özel olunca Kafka da devam
ediyor en özel kelimeleri seçip bu günün özeliğini ifade etmeye: “Bu arada, benim dine kabul hediyemin sen
olduğunu biliyor muydun. (On üç yaşını dolduran çocuklar için bir dine kabul
töreni yapılır.) Ben 83 yılında doğdum yani sen doğduğunda on üç yaşımdaydım,
on üçüncü doğum gününde özel bir kutlama yapılır. Havrada çok zor ezberlediğim
bir duayı atlara çıkarak okumuş, sonra evde yine ezberden bir konuşma
yapmıştım. Ayrıca, bana bir sürü hediye de verilmişti. Ama hatırladığım
kadarıyla hediyelerden birisi kayıp olduğu için fazla sevinmemiştim. Onu bulmak
için 10 Ağustos’a kadar beklemem gerekti…”
Böylesine devam
eden bu aşk her zaman iyi yönde gitmiyor. Mesafeden midir yoksa yaşadıkları
farklı ve zorlu hayatlarından mıdır, kırıyorlar da birbirlerini çoğu zaman.
Milena mektubunda ne yazdı bilinmez ama Kafka bir mektubunda: “Beni bazen denemek istediğini yazmışsın,
bu sadece şaka değil mi? Lütfen yapma bunu. Birini tanımak için çok çaba sarf
etmek gerek, ama tanımamışsan hiç çaba sarf etmemişsin demektir.” Diyerek
belirtiyor tepkisini. Ne kadar severse sevsin, mutlu olduğu zamanlarda unuttuğu
bir gerçeği hatırladıkça üzüntüsü öfkeye dönüşüyor ve ona şu sözleri
yazdırıyor: “Aksi taktirde bu
yazışmalarımız daha önce tekrar tekrar olduğu gibi yine aynı şeyi, senin kocana
kutsal, vazgeçilmez bir evlilik bağı ile bağlı olduğun sonucunu ortaya
çıkaracak (o kadar öfkeliyim ki gemim son birkaç gündür rotasını kaybetmiş
halde)…”
Mektupların
bitimine az kala Milena yine cevapsız bırakıyor Kafka’yı. Ve Kafka da sitemini:
“Bu mektuba cevap almam yine on-on dört
gün daha beklemem gerekecek, geçirdiğimiz onca zamanla karşılaştırılınca adeta
terk edilmek gibi, değil mi?” diyerek ifade ediyor. Oysa Milena, Kafka ile
buluşmasından sonra hastalığı için başka bir yere gitmek zorunda kalıyor,
bundan kaynaklanıyor bu cevapsızlık. İki hastalık arasında kalmış bir aşk kelimelere
sığınıyor. Öyle anlam buluyor. İkisi de birbirlerinin sağlıklarına kavuşmasını
istiyor, birbirleri için tedirgin oluyor ve birbirleri için üzülüyor.
Bu mektuplar serisinin
devamı olan Milena’ya Mektuplar – V çok yakında yine sizlerin huzurunuzda bu
sayfada olacak. Sevdiklerinizi mektupsuz bırakmamanız umuduyla…
Merhabalar,
YanıtlaSilFranz Kafka okumayı kişisel gelişim için çok faydalı buluyorum. Çağımızın en büyük yazarlarından biri olan Franz Kafka eserlerinde insanların kendilerine yabancılaşmasını, yalnızlığını ve korkularını ele almıştır. Franz Kafka’nın Milena’ya Mektuplar’ından derlediğim yirmi alıntıyı okumanız için ben de sizinle paylaşmayı çok isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/kafkanin-milenaya-mektuplarindan-20-etkileyici-alinti/ şu cümle pek çok insan gibi benim de aklıma yer etmiştir:
-Benimle onun arasında kaldıysan, onu seç Milena!
+Neden?
-Çünkü beni gerçekten sevseydin, seçenek olarak görmezdin.
Güzel okumalar dilerim,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.