“Bir
gün her zaman yaşadığınız günlerden birine uyanmama ihtimalinizi düşündünüz mü
hiç?”
Franz
Kafka
Samsa
ailesi için o sabah da tıpkı diğer sabahlar gibiydi. Pencereden gelen serinlik,
mutfakta hazırlanan kahvaltı, ev sakinlerinin uyku sersemliğiyle gittiği yemek
masası, konuşulmayı bekleyen konular ve hatta sofradaki örtünün düzeni bile...
Fakat Gregor Samsa’nın kapısı o gün hiç olmadığı kadar fazla kapalı kalmıştı ve
Gregor ilk kez dışarıdan gelen seslere bu kadar duyarsızdı.
Gregor
Samsa bu bunaltıcı sabaha dev bir böcek olarak uyanmıştı. Vücudundaki
farklılıkları gözlemlemeye başladı. Hala neler olduğunu anlamaya çalışırken
aile üyeleri çoktan Gregor’un kilitli kapısının ardından seslenmeye başlamıştı.
Gregor yatağından inmeye çalışıyor ve her başarısız oluşunda da acı çekiyordu.
Yaşanılan dönüşüm düşünmesi için bir fırsattı. Çabalamaya devam ederken bunca
zaman ailesinin borcunu ödemek için çalıştığı işinde ne kadar yorulduğunu fark
etti. Günü yollarda geçiyordu. Üstelik ailesi onun bu yorgunluğunu
umursamıyordu. Hatta annesi Müdür Bey’e “inanın oğlum iyi değil, iyi olsa treni
kaçırır mı hiç? Aklı hep işindedir” dediğinde bile oğlunu anlamadığı çok
belliydi. Sahi Gregor sadece iş ve ev arasında yürüdüğü adımlarla kendini
yaşamış mı sayıyordu? Ya da ailesine göre Gregor’un tek yapması gereken
borçları ödenene kadar her sabah 6 trenine yetişmek miydi? Gregor tüm bunları
düşünürken hırslanmış olacak ki yataktan inmeyi başarıp kapıya doğru gitmeyi
denedi. Bir gün önceki eşyalarına bu kadar yabancı olmanın verdiği üzüntü
kapıda bekleyen müdürün sözleriyle daha da arttı. Müdür Bey, Samsa ailesinin
yanında Gregor’a kapıyı açması gerektiğini söylüyor ve iş yerindeki
pozisyonunun iyi durumda olmadığını, hemen bir açıklama yapmazsa patronla
konuşacağını söylüyordu. Gregor ise bu durumda bile Müdür Bey’e ailesini
üzmemesi konusunda ısrar ediyordu. Tüm bunları daha sonra konuşmaları
gerektiğini açıklarken sesi de git gide yabancılaşıyordu. Nitekim kapıya
gelmişti ve acı çekme pahasına kilidi çenesi ile açmayı denedi. Bu acı biraz
sonra babasından alacağı yaraların yanında bir hiçti.
Kapı
açıldığında tüm aile sakinleri ve müdür şaşkındı. Gregor korkunç, büyük,
tiksinç bir böcekti. O durumda bile inatla anlaşılamayan sesiyle Müdür Bey’e
açıklama yapıyordu. Babasıysa Gregor’un çabasına aldırış etmiyor ve
elindekilerle üzerine vurup onu odasına gönderiyordu. Odaya geldiğinde Gregor
kanlar içindeydi. Onu kabul etmek istemeyen ailesi ve hala anlayamadığı bu
dönüşüm ile günler hızla geçti. Başlarda kız kardeşi Grete odaya yiyecek bir
şeyler getirmeyi görev edinse de annesi de yardımcı olmak istiyordu. Sonunda
Grete’in ısrarı üzerine odadaki eşyaların çıkartılması kararı alındı. Grete’e
göre Gregor eşyalar olmayınca odada daha rahat edecekti. Oysa annesinin “en
iyisi odayı eskiden nasılsa aynen öyle korumaya çalışmamızdır. Böylece Gregor
yine aramıza döndüğünde her şeyi eskisi gibi bulur, arada olup bitenleri
unutması da o ölçüde kolaylaşır.” Sözleri içerisindeki umudu ifade ediyordu. Doğru
ya, Gregor düzelecekti ve tüm bu olanları unutmak isteyecekti. Eşyalar yerinde
olunca da kolayca unutacaktı(!) Bu gerçekten olur muydu? Gregor odasındaki
eşyalarından ayrılıp kendisini daha yalnız hissetmek istemiyordu. Amacı
korkutmak olmasa da eşyalarının üzerindeki korumacı tavrı sonucu annesini
ürkütmüş ve bayılmasına neden olmuştu. Dönüşümün başından beri Gregor’u aileden
biri saymayan babası bu duruma çok kızmış ve masanın üzerindeki elmaları
Gregor’a fırlatmaya başlamıştı. Babası sinirliyken tam bir keskin nişancı
olabiliyormuş bunu anlayan Gregor üzerine saplanan elmanın acısıyla odasına
döndüğünde annesinin sözlerini yeniden düşünmeye başladı, “Gregor yine aramıza
döndüğünde” oysa Gregor aralarındaydı, odasında yalnızlığa hapsedilmiş bir
şekilde bekliyordu. Ailesi tarafından terk edilmiş, adeta ölümü beklenen bir
böcek olarak bekliyordu. Her şey normale dönecek miydi? Bu dönüşüm bittiğinde
ilk önce Grete’e kızacaktı, odasına müdahale etmeye çalıştığı için ve ona
yiyecek bir şeyler getirmeyi ihmal edip aç bıraktığı için konservatuara
göndermekten vazgeçtiğini söyleyip korkutacaktı. Sonra annesine oğlundan neden
bu kadar korktuğunun hesabını soracak -neden beni yalnız bıraktın- diye yine
onun dizlerinde ağlayacaktı. Ama en çok babasına kızacaktı, babasının elmalar
elindeyken duyduğu öfkenin çok daha fazlasıyla yıllardır borçlarını ödemek için
çalıştığını, yorulduğunu bile söyleyecekti. Elmaları düşününce acısı tazelendi. Kimse
Gregor’a saplanmış elmayı almaya cesaret edemiyordu. Aylarca yaralarıyla
odasında dolandı durdu. Her acıda babasına öfkesi artıyordu. Bu dönüşüm ne
zaman bitecekti? Bugünlerde bu soruyu kendisine çok soruyordu, artık gerçekten
yorulduğunu hissediyordu.
Aile
üyeleri Gregor yokmuş gibi davranmaya ve artık evdeki kullanılmayan eşyaları
Gregor’un odasına atmaya başlamışlardı. Evin bir odası kiraya verilmişti.
Gregor bu haldeyken bile olanları izleyip ailesinin zor durumda olduğunu ve
düzeldiğinde çok çalışıp daha çok para kazanıp kardeşini konservatuara
göndereceğini düşünüyordu. Ailesine karşı kızgınlığı çoktan geçmişti bile. Bir
gün Grete kiracılara keman çaldığı sırada Gregor bu sesi ne kadar özlediğini
fark etti. Bu ses karşısında bu kadar büyülenmesi Gregor’u korkutmuştu, yoksa
artık gerçekten bir böcek miydi? Grete’in yanına gidip destek olmak istemişken
kiracılar Gregor’u gördü. Bu durum evde bardağı taşıran son damlaydı. Şimdiye
kadar Gregor’a destek olmaya çalışan Grete bile bu durumdan hoşlanmamış ve –bu
yaratık kardeşimin ismini hak etmiyor- demeye başlamıştı. Onlara göre Gregor
artık yoktu, bu böcekse onun yerini asla alamazdı. Grete büyük bir öfkeyle o
böceğin Gregor olmadığını düşünüp kurtulmaları gerektiğini, artık oğullarının
olmadığını söylüyordu. Tüm bunları söylerken Grete’in öfkesi, babasının
elmaları sırayla fırlatırkenki öfkesinden çok daha kuvvetliydi. Fakat bu kez
Gregor’un sırtına elma saplanmayacaktı, o acıyı duymayacaktı ama ailesi
tarafından istenmemek ve ailesine karşı nasıl bir yük olduğunu görmek Gregor’un
canını fazlasıyla yakıyordu. Ailesini hala çok seviyordu. Onları korkutmayı bir
an bile istemese de bu olanlara hala anlam veremiyordu. Grete haklıydı, Gregor
da ortadan kaybolmayı ailesi kadar istiyordu. Hem tüm acıları çeken de o değil
miydi? Hayatı bir anda değişen, ailesi ve ismi de dahil her şeyini kaybeden?
Gregor
Samsa daha fazla dayanamıyordu ve o gece bir böcek olarak son nefesini verdi.
Ertesi gün her şey tam da beklendiği gibi oldu. Gregor’un öldüğünü gören aile
büyük bir rahatlama ve mutlulukla kendileri için yeni planlar yapmaya başladı.
Samsa
ailesi olanları görünmez bir duvardan izler gibiydiler. Duvar bencillik
duvarıydı ve korkuları bu duvarı aşmalarına büyük engeldi. Oğullarının ölümüyle
saklandıkları yerden çıkan aile için hayat çok daha iyi bir şekilde devam
ediyordu.
Kafka,
Felice’ye mektuplarında Gregor’un ölümü için “Ağla sevgilim, çünkü ağlamanın
zamanıdır şimdi! Küçük öykümün kahramanı bir süre önce öldü. Eğer bir teselli
olacaksa senin için, o zaman bil ki, yeterince huzurlu ve herkesle barışık
olarak öldü.” Diyordu. Ve kitabın çıkış noktası olarak da içinde bulundukları
dönemi “hayvan bize insandan daha yakın, parmaklık burada. Hayvanla yakınlık
kurmak, insanlarla kurmaktan daha kolay.” Diyerek ifade ediyordu.
Öyküsünü
korkunç bulduğunu bir çok konuşmada dile getiren Kafka, bu düşü akıl almaz bir
ustalıkla döküyordu kağıda ve bir soruya neden oluyordu okurda: Peki ya bir
sabah güne böcek olarak başlarsak?
Zeynep Nur ÇANDIR
(Bu yazı Onuncu Köy Sakinleri sitesinde yayınlanmıştır...)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder